Yakın zamanda yayınlanan GLOBOCAN 2020 raporu küresel bir soruna dikkat çekti: 314.000 kadına over kanseri teşhisi kondu ve 207.000 kişi hastalıktan öldü. Over kanseri, Türkiye’de kadınların yaklaşık %1,7’sini etkileyen ve kadın ölümlerinin %1,6’sına neden olan önemli bir halk sağlığı sorunudur. Endişe verici bir şekilde, Türkiye’de over kanseri vakalarının sayısı son zamanlarda neredeyse iki katına çıktı, ancak bu artışın nedenleri henüz bilinmiyor.
Over kanseri vakalarının çoğu (%80) tesadüfen ortaya çıkar, ancak %20’si kalıtsaldır veya aileden geçer. Kalıtsal kansere ilişkin ilk araştırmalar, meme ve over kanseri riskini önemli ölçüde artıran BRCA1 ve BRCA2 genlerinin keşfedilmesine yol açtı. BRCA1 mutasyonu olan kadınların over kanserine yakalanma riski %15-45 iken, BRCA2 mutasyonu olan kadınların riski %10-20’dir. Çalışmalar, Avrupa ve Avustralya’daki Kafkasyalıların bu mutasyon oranlarına (%17,6 ila %29,8) Asyalılara (%9,4 ila %21,7) kıyasla daha yüksek oranda sahip olduğunu gösteriyor.
Bu bilgiye rağmen, BRCA1 ve BRCA2 için genetik testler, kalıtsal meme ve over kanseri (HBOC) konusunda güçlü şüphesi olan ailelerde bile sıklıkla negatif sonuç verir. Bu, diğer genlerin de HBOC’de rol oynayabileceğini göstermektedir. Kalıtsal kanserin genetik temelini daha iyi anlamak için belirli etnik grupları incelemek önemlidir. Yeni nesil dizileme (NGS) teknolojisi, birçok genin aynı anda test edilmesini daha kolay ve daha uygun maliyetli hale getirdi. NGS özellikle alışılmadık semptomları olan veya ailesinde kanser öyküsü olmayan hastalar için faydalıdır. Meme, over ve pankreas kanseri riskini artıran birden fazla gendeki mutasyonları tespit ederek yalnızca BRCA testine uygun maliyetli bir alternatif sunar.
Çalışmamızın amacı Türk over kanseri hastalarında HBOC’ye yol açan genetik mutasyonları NGS kullanarak analiz etmektir. Bu, Türkiye’de 630 hastayı kapsayan ilk büyük ölçekli çalışmadır. NGS’yi kullanarak çok çeşitli genetik mutasyonları tespit edebildik ve Türk toplumunda over kanserine katkıda bulunan genetik faktörlere ilişkin anlayışımızı geliştirebildik. Önemli bir bulgu, BRCA1 genindeki c.5266dupC mutasyonunun Türk hastalarda en yaygın olduğudur; bu, bunun bir kurucu mutasyon, yani bir popülasyonun kurucusu olan bir veya daha fazla bireyin DNA’sında meydana gelen bir mutasyon olabileceğini düşündürmektedir. Ancak over kanseriyle ilişkili diğer genetik değişiklikleri araştırmak ve bu mutasyonların nasıl çalıştığını anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
Özetle, çalışmamız önceki araştırmalarla birlikte over kanserinde genetik mutasyonların prevalansının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bu araştırma, Türkiye’de daha uygun maliyetli genetik testlerin geliştirilmesini ve kalıtsal over kanserine yönelik klinik bakımın iyileştirilmesini desteklemektedir. Ayrıca over kanseri hastalarında patojenik mutasyonların sıklığına ilişkin daha ayrıntılı tahminler sağlar ve gelecekteki büyük ölçekli çalışmalara temel oluşturur.
Buğra Tuncer